İstanbul Sözleşmesi’nin feshi kararının yayınlanmasının ardından birçok kadın ve lgbtiqa+ birey #SessizKalamazdım diyerek sokaklarda buluştu ve bu kararı protesto etti. Kadınca Özel olarak #SessizKalamazdım diyenlerin sesini sizlerle paylaşmak için yeni bir röportaj serisine başlıyoruz.
Büşra genç bir üniversite öğrencisi. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Sözleşmesi’nin feshi kararının ardından yapılan protestolarda yer aldı. O da #SessizKalamazdım deyip kolları sıvayanlardan. Çektiği fotoğraflar sosyal medyada dikkat çekti ve paylaşıldı. Biz de onun çektiği fotoğraflara sitemizde ve sosyal medya hesaplarımızda yer verdik. Ona sokağa çıkma nedenlerine dair birkaç soru sorduk.
1-Merhaba Büşra, kısaca kendinden bahseder misin?
Merhaba, ben Büşra. 22 yaşındayım, Hacettepe Üniversitesi, Felsefe Bölümünde lisans eğitimimi sürdürmekteyim.
2-İstanbul Sözleşmesi ve sözleşmenin iptali senin için ne anlama geliyor?
İstanbul Sözleşmesi, yani “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, adından da anlaşılacağı üzere, görmediğimiz bir alanın neredeyse yok olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz; şiddetin, ayrımcılığın, eşitsizliğin -türleri ne olursa olsun- önlenmesine yönelik hazırlanan, faili gözetmek yerine mağduru koruyan garantör bir sözleşmedir. Sözleşmenin maksadı, özel ve kamusal alandaki şiddet biçimlerini engellemek, toplumsal cinsiyetin yol açtığı eşitsizliklerde temel hakların teslimini yapmak, her türlü eşitsizliği ortadan kaldırmaktır. Sözleşmenin 4. maddesinde de yer aldığı gibi, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın “herkes için” uygulanması, tedbirlerin alınması esastır. Buradan da anlaşılacağı üzere İstanbul Sözleşmesi; herkes için bir haktır, güvencedir; yükümlülükleri talep edilen şekilde yerine getirilmediği halde iptal edilen sözleşmenin; bu hakkın ve güvencenin kaybı olarak görüyorum.
3. Protestolara nasıl katıldın, bizimle bu süreçte edindiğin izlenimleri paylaşır mısın?
İstanbul Sözleşmesinin iptalinin Resmî Gazete’de ilân edildiğini duyduğumuz gece içimi büyük bir endişe kapladı, pek uyuyamadım. Yükümlülükleri tamamen uygulandığında yaşatacağını bildiğiniz bir sözleşmenin feshedilmesine karşı endişeden başka ne duyabilirsiniz ki? Hak, özgürlük, eşitlik taleplerimiz için her zaman bir şeyler yapmak, eyleme geçmek zorunda bırakılıyoruz. 20 Mart’ta sosyal medyadan Ankara için eylem çağrısı yapılınca kendimi fotoğraf makinemle birlikte Sakarya Caddesi’nde buldum. Yağmur yağıyor, müthiş bir kalabalık. Haklarını talep eden özneler orada. Daha fazla ölmemeyi, bir kişi daha eksilmemeyi, şiddete maruz kalmamayı isteyen, şiddetin kaynağına direnen özneler orada. Bakışlarımızla, renklerimizle, öfkemizle, yükselen seslerimizle oradayız. Güçlü, kalabalık hissettiren bir andı. Bu kalabalığı her zaman güven alanı olarak gördüm. Herkesin el ele tutuştuğu bir anı sabitlemek istedim, bu anın fotoğrafını çektim.
4. Gerçekten güzel detaylar yakalamışsın. Fotoğraf çekmek bir hobi mi? Hayatında bir yeri var mı? Çektiğin fotoğrafları başkalarının paylaştığını görünce ne hissettin?
Fotoğraf çekmenin benim için bir hobi olduğunu düşünmüyorum. Gerçekleştiğinde her zaman dinlendiren, daima dönülmek istenilen bir eylem değil; bazı anlarda sırf o andan kurtulabilmek için de fotoğraf çekeriz, o anı sonraya saklamak için de, şiddeti belgelemek için de; bu “için”ler çoğaldıkça hobi olmaktan da çıkıyor, bir tür “gereklilik” halini alıyor. Direnişe, dayanışmaya son vermenin amaçlandığı bir zamanda herkesin el ele tutuştuğu anı fotoğraflamak bir gereklilikmiş gibi hissettim; o temasın kuvvetini gördüm. Çektiğim fotoğrafların, belgelediğim anların her yerde paylaşılmış olduğunu görünce, ortak olan bir duyguyu yakalamış olmanın heyecanını duydum. Ne de olsa sözle ifade edilmeyeni gözlerimiz görüyor ve bu bize bir şey anlatıyor: “Çokluğun içinde biriciğiz, bir aradayız, el eleyiz!”
5. Yapılan tüm itirazlara rağmen sözleşme geri çekildi. Ne düşünüyorsun, bundan sonra ne olacak. Güvende miyiz?
Uygulansaydı yaşatacağını bildiğimiz bir sözleşmenin iptaline karşı hissedebileceğim tek şey; endişe. Artık her yer tekinsiz bir sokak; belirsizliğin içerisinde olduğumuzu fark etmek zor değil, yarına dair bir tahayyül gerçekleştiremiyor oluşum da bundan kaynaklanıyor. Yine de güvende hissettiğim soluk alanları var, kendilerini tedirgin hisseden öznelerin buluştuğu, devleştiği, birbirinin sesini duyduğu o kalabalıklar gibi. Bağıracak sessimiz, direnecek gücümüz, teslim etmeyeceğimiz haklarımız var.