İlk olarak “ Kadın ” kelimesinin anlamına bir göz atalım.
Erişkin, dişi insan olarak kullanılan bu kelime tarihsel süreçte aslında çokça harfle ve kelimeyle değişim yaşamıştır; katun, hatun, bayan, hanımefendi gibi…
Fakat benim aralarında en bilimsel bulduğum söylem “ dişi” kelimesi.
Dişi kelimesiyle karşılaştığımızda akla ilk gelen tür bilgisi olmalı. Çünki doğada bir erkek tür, bir de dişi tür vardır.
Peki neden başlığımız “Dişi ve Spor” değil de “Kadın ve Spor “ ?
Çünki doğada dişi çiçek, dişi kuş ve dişi insan var. Biz bu olgulardan dişi insan olanı yani “Kadın” ı ele alacağız.
Dişi; erkekten gelen spermi yuvasında tutarak , kendi iç mekanizmasıyla birleştirerek bir yavru, bir bir çiçek bir yumurta meydana getiriyor. Oluşan bu birliktelikten ilk hareket meydana geliyor ve hayat tam manasıyla başlıyor. Peki dişi insan “Kadın” !?
Kadın beyni ve omurgası diğer tür erkek beynine göre biraz farklı donanımlara, yetilere ve uzuvlara sahip.
Hayatta var olabilme ve kalabilme misyonunda yavru meydana getirip, gerektiği ölçüde ve ihtiyaçlar doğrultusunda yavrusuna eşlik edip, onu doğanın koşullarına karşın korumasıyla görevlendirilmiştir.
Yeterince barınıp, beslendikten sonra hayatta kalabilme mücadelesini kazanmış kadın insan ve erkek insan, keşfetme duygusuyla kültür ve medeniyetleri oluşturarak sosyalleşmek ihtiyacı duymuştur.
İklim ve coğrafyaya göre yaşama modeli geliştiren insan türü, sosyal olma ve birlikte hareket etme içgüdüsü ile “spor” dediğimiz bireysel veya kitlesel branşları yaratıp bunu ilk olarak temel gereksinim amacıyla yapmış daha sonra müsabaka mantığına büründürmüştür.
Hayvanları avlayarak (okçuluk), mücadele vererek ( güreş-halter), hayvanlardan kaçarak (atletizm ), mevsimlere göre yer değişkenlikleri gösterirken (sörf-yelken-kayak vb.) hareket alanlarını bir sonraki aşamada spor olarak karşımıza çıkarmışlardır.
Gelelim kadın beyni ve omurgasındaki değişkenliklerine göre kadının spor dünyasındaki yerine;
- Kadın beyni diğer türe göre beyninin her iki tarafını da ortak olarak kullanmaya meyillidir.
- İleri yaşlarda (50-55)kadın, bedensel gücünün %90’nını muhafaza edebilir kapasitededir.
- Kadınlar beden diline, sese ve ses tonuna daha duyarlıdır.
- Kadın beyni hem duygusal hem mantıksal süreçlerden diğer türe göre çok daha fazla yararlanır.
- Kadın beyni değerlendirme, çok yönlü düşünme, karşılaştırma ve kıyaslama dürtüsüyle tamamen bilgi edinme isteğindedir.
…gibi bilimsel tespitlerle kadın beyni ve omurgasındaki bilgileri zaman içinde fazlasıyla ele alacağız.
Bu tarz farklılıklarla kadın insanın en yoğun içinde bulunduğu avantajlı spor branş şöyledir;
- Atıcılık ( kadınların kalça kaslarının yapılarından dolayı daha uzun zamanlı ve kontrollü denge duyularına sahip olması ve yer ile yer çekim kuvvetine karşın direnci ergonomik kullanabilmesi)
- jimsantik ( eklem, bağ ve kas dokularının elastikiyeti ve yeteneği doğrultusunda hareket kabiliyetinin diğer tür insana göre daha kullanışlı ve eğitilebilir olması)
- Buz pateni ( nispeten erkek türünün vücuduna göre daha ufak uzuvlara sahip olması hız ve hareket keskinliğini daha belirgin hale getirmesine yardımcı olur.)
- Binicilik (tahmin edeceğiniz gibi bu branşta kısa boylu ,ufak ve kısa olmak ciddi avantajdır)
- Snowboard –Rüzgar Sörfü (kadınların kalça kasları ve denge duyularından dolayı zorlu doğa sporlarına karşın başarıları daha yüksek oluyor)… vb.
Buna benzer bir çok branşa karşı başarı ve sonuç almak kadın türünün elbette avantajına ve yararına olmuştur. Ek olarak ilk etapta, hormonal farklılıkları da eklemeliyiz.
Kadının türünün en bilinen hormonu “östrojen”, erkek türünün en bilinen hormonu “testosteron” dur.Bir küçük not her iki türde de her iki hormon belli ölçülerde mevcut. !
Şimdi bu hormonlarla kadın türünün bazı branşlarda, beden daha başarılı olduğuna yorum getirelim.
Evet testosteron hormonu ne kadar fazlasıyla o kadar kas oranı yüksektir doğru bilgi. Fakat her zaman yoğun kaslara ihtiyaç var mıdır? Kadın türünün östrojen hormonundan dolayı yüksek yağ oranına sahip olması uzun süren spor aktivitelerinde daha uzun süre ve ergonomik bir şekilde enerji üretebilmelerini sağlayarak kadın türüne avantaj sağlar. Kış mevsiminde ve uzun süre enerji kullanmak zorunda olduğu branşlarda kadın türü hormonlar ve uzuvlar sayesinde daha büyük dayanıklılık , denge ve esneklik olgularına sahiptir. Bu da spor branşlarında kadına büyük ölçüde başarı, derece, rekor ve her şeyden önce kendini kadın olmasıyla temsil edeceği alan açmaktadır.
Kadın; tarihsel gelişiminde yeteneği ve donanımları gereği köle olarak, bazen yok sayıldığı, kaynar kazanlarda yakıldığı ya da sadece üreme aracı olarak görüldüğü süreçlerden olimpiyat şampiyonluğunun kazanıldığı, dereceler aldığı, kitlelere örnek olduğu ve ilham verdiği dönemlere değin bir çok yol kat etti.
Sizinle Türk kadın türünün bazı başarı örneklerini paylaşmak istiyorum;
- 1986 yılında ilk kadın hakem Lale Orta
- 1992 yılında oyunlarında milli judocu Hülya Şenyurt (bronz madalya)
- 2006 yılında Torino Kış olimpiyatlarında Tuğba Karadeniz buz pateni branşını temsilen katılan sporcumuz (ilk kez)
- 2014 yılında İpek Soylu ilk Grand Slam şampiyonu
- 2012 yılında Londra Olimpiyatlarında Türk sporcu Elif Jale Yeşilırmak bronz madalya kazanarak, bu başarıyı elde eden ilk kadın sporcudur.
- 2016 yılında Rio Olimpiyatlarında milli formayı giyen Çağla Büyükakçay ilk Türk tenisçidir.
- 2018 Şahika Ercümen dünyada en derine inen ilk insan unvanın alarak tarihe adını yazdırmayı başarmıştır.
Sonuç olarak kadın türünün tarihsel gelişimi öyle bir sıçrayış yaşamıştır ki, olimpiyatlarda yarışmış, aya ayak basmış, kitleleri yönetmiştir.
Kadın; dünyaya insan evladı getiren, ona yuva olan ve bakmakla ilgili bir misyonu varken şimdi sadece bu çağda bunları yapmaktan çok uzakta hayata imzasını atan, ilklere sahip olan , anne olup yavrusuna sporu öğreten , sanatın içinde kalan, daha donanımlı varlıklar haline dönüşmüştür.
Sözü şöyle bitirelim!
Kadınlar vardır .
Kadınlar vardır.
Kadınlar hep vardır !