İLİŞKİLERDE UYUM NASIL OLMALIDIR?

İLİŞKİLERDE UYUM 

Kişilerin farklı ihtiyaç ve arayışlarının temel nedeni mizaç ve kişilik farklılıklarıdır. Her bir kişi, kendi mizaç tipinin beklenti, öncelik, ihtiyaç ve imkânları üzerinden bir diğeri ile ilişki kurar.

İki kişinin etkileşim zemini olan ilişkiler denklemini doğru kurabilmek ve çözümleyebilmek için; öncelikle, her bireyin, hayatı, hangi algı ve ihtiyaçlar üzerinden okuduğunu, hangi psikolojik arayışlarla hayatta var olmaya çalıştığını anlamak gereklidir.

Kişilerin ilişkilerinde ortaya çıkan olumlu –olumsuz tüm süreç ve sonuçlar 5 temel unsurdan kaynaklanır. Bireyin kişilik tipine bağlı olarak şekillenen ve gelişen bu 5 unsur şunlardır;

Kişinin ihtiyaç ve beklentiler
Kişinin istenmeyen durumlar
Kişinin yatkın olduğu olumlu özellikler
Kişinin yapmakta zorlandığı şeyler-kısıtlılıklar
Kişide zaman zaman ortaya çıkan riskler

İlişkilerde uyum

Her bireyin; doğal olumlu özellikleri, ihtiyaç, beklenti, kısıtlılık ve riskleri farklı olabilir. Dolayısıyla kişilerin ilişkilerde kendini gösteren ve bu beş başlık altında tanımlanabilecek bir psikolojik zeminleri vardır. İki kişi bir araya geldiğinde, her ikisinin bu yönleri birbiriyle etkileşir; bu etkileşim süreci uyuma veya uyumsuzluğa doğru evrilir.

Bir ilişki içerisindeki iki kişinin birbirine ne ölçüde ve ne yönden ilgi duyduğu ve uyum sağladığı; aynı zamanda ilişki sürecinde ortaya çıkabilecek potansiyel riskler ve çatışma alanları bu eksende analiz edilebilir. Bir ilişkinin sağlıklı ve olumlu gelişebilmesi de problem teşkil eden durumlar ve bunların çözülüp çözülememesi de bu faktörlerle ilintilidir.

İLİŞKİLERİMİZİN ANA EKSENİ İHTİYAÇLARIMIZDIR

İhtiyaçlarımız ve ilişkiden beklentilerimiz ilişkinin temel omurgasını oluşturur. Bir ilişkide muhatabımızın ihtiyaç ve isteklerimizi karşılayacağını hissettiğimizde yakınlık duyarız.

Örneğin; muhatabımızın sorun ve sıkıntılarımızla ilgili olmasına, bize güven vermesine, bize yakın ve samimi davranmasına ihtiyaç duyabiliriz. Muhatabımızda buna dair pozitif bir şey hissettiğimizde o kişiye ilgi duyarız.

Bir de muhatabımızın yapmamasını beklediğimiz; yaptığında rahatsız olduğumuz şeyler vardır. Örneğin, biz muhatabımızın sosyal hayatındaki veya zihinsel durumundaki her gelişmeden haberdar olmak istiyor olabiliriz ama muhatabımız bunları bize anlatmayı gereksiz görüyor olabilir. Burada muhatabımızla aramızda bu paylaşım zeminini bulamamak, bizim istemediğimiz/beklemediğimiz bir durumdur.

Ya da, bir sıkıntıya düştüğümüzde muhatabımızın bizimle yeterince ilgilenmemesi; beklemediğimiz (olmamasını istediğimiz) bir tutumdur. Böyle bir durum meydana geldiğinde o ünlü cümleyi kurarız: “Bunu senden beklemezdim, çok rahatsız oldum!”  Bütün bunlar maruz kalmak istemediğimiz ve başımıza gelmemesine ihtiyaç duyduğumuz şeylerle ilgilidir.

İlişkilerimizde arzu ettiğimiz şeyleri tamamen veya kısmen bulabildiğimiz gibi arzu etmediğimiz şeylerle de karşılaşırız.  İhtiyaç duyulan ve olduğunda tatmin olunan şeyler ile olmaması  arzu edilen şeyler, her kişi için bir ve aynı değildir.

Örneğin bazı insanlar hareketlilik, değişim, sürpriz ve yenilikten hoşlanır. Bazı kişiler ise sükunet, belirlilik ve var olan durumun sürekliliğinden hoşlanır. Bazı kişiler için duygusal paylaşım ve etkileşim en önemli faktör iken, bazıları için düşünsel uyum ve paylaşım daha ön sıradadır.

Bir diğer önemli madde ise, her bir kişilik yapısının yeterlilik ve kısıtlılıklarıdır. Yani kişi; bazı şeyleri kolaylıkla yapabiliyor, ortaya koyabiliyor veya ifade edebiliyorken; bazı şeyleri ise hissetmekte, yapmakta ve ifade etmekte zorlanır.

Örneğin, bazı kimseler doğal bir şekilde sosyal olup, cana yakın, sevecen tutum ve davranışlar sergiler. Bu, o kişilerin doğal psikolojik yetkinlik ve imkânları arasındadır. Aynı kişi, insanlara karşı mesafeli, kontrollü ve gerektiğinde sert davranmakta zorlanıyor olabilir; bu ise o kişinin bir açıdan kısıtlılığıdır. Psikolojik yapımızın eğilimli olduğu, kolayca ortaya koyduğu niteliklerin tersini yapmakta zorlanırız.

İlişkilerde uyum

Her kişilik yapısının bazı kısıtlılıkları bulunur. Örneğin, bir kimse iç dünyasını paylaşmakta zorlanıyor olabilir. Veya bir başka kişi olumsuz durumlar karşısında sakin. akılcı ve soğukkanlı davranmakta  zorlanabilir. İşte bu gibi durumlar o kişilerin kısıtlılıklarıdır.

İlişkide önemli olan bir başka nokta da; mizaç ve kişiliğe bağlı olarak ortaya çıkabilen sağlıksız riskli tutumlardır. Örneğin, bazı kişiler isteklerinin itiraz edilmeksizin yerine getirilmesini ister, getirilmediğinde öfkeli ve zorlayıcı davranır. Bazı kişiler, insiyatif almaları gereken problemli durumlarda korkak ve kaçıngan davranabilir. Bazıları ilişkisinde aşırı kıskanç ve kontrolcü olabilir. Bu ve benzeri riskler ilişkilerde önemli kırılma ve çatışmalara yol açabilir.

Yukarıdaki örneklerde bahsettiğimiz riskli tutumları sergileyen kişilere doğru-yanlış ekseninde bakmak ilişkinin psikolojisini anlamak açısından yararsızdır. Psikolojik düzleme doğru ve yanlış açısından bakmadan önce ihtiyaçlar, beklentiler, riskler, imkân ve kısıtlılıklar şeklinde bakmak daha gerçekçi olacaktır.

Çünkü her bir insanın yapmakta ve yapmamakta zorlandığı şeyler vardır. İlişkideki sorunlar her zaman; doğru insan- yanlış insan kavramları üzerinden yorumlayamayız. Çünkü bir ilişkideki her iki insan da sağlıksız olmadığı halde farklı öncelik ve ihtiyaçlar nedeniyle anlaşmakta zorlanabilirler. Dolayısıyla ilişkide tatmin ve mutluluk ihtiyaç ve yetkinliklerin uyumuna bağlıdır.

İLİŞKİLERDE DUYGU, DÜŞÜNCE VE EYLEM TARZI FARKLILIKLARI

İnsan psikolojisi; duygu, düşünce ve davranışları yöneten 3 merkezin faaliyet ve etkileşimidir. Bunlar; duygu, düşünce ve eylem merkezleridir. Bu üç merkezin hepsi bütün insanlarda bulunmakla birlikte, kişiler arası farklılıkları oluşturan temel faktör; her birimizin bu merkezlerden birini diğerlerine oranla daha sık ve yoğun kullanmasıdır. Yani, doğduğumuz andan itibaren hayata –psikolojik açıdan- farklı pencerelerden bakarız. Bu merkezlerden hangisini ağırlıklı olarak kullanıyorsak; davranış ve tutumlarımız, arzu, istek ve ihtiyaçlarımız da ona göre şekillenir.

Eylem merkezini öncelikli olarak kullananlar; eylem, fiziksel etkinlik, kendini koruma ve bağımsızlığa odaklanırken; duygu merkezini öncelikli olarak kullananlar; ilgi, duygusal paylaşım, sevilen ve etkileyici olan bir kişi olmaya daha odaklıdır. Düşünce merkezini öncelikli olarak kullananlar ise; doğru tutum, bilgi, merakını giderme, öngörebilme, düşünerek davranma, kendi kendine yetme ve güven duymaya odaklıdırlar.

Örneğin; bir ilişkide taraflardan biri; duygusal paylaşım, duygularına duyarlılık, ilgi ve yakınlık arayışında iken; diğer bir kişi; bilgi ve yetkinliğini arttırmaya ve olabildiği ölçüde kendi kendine yetme arayışında olabilir. Böyle bir ilişki sürecinde sorunlar olabileceği gayet açıktır.

Öncelikler arasındaki bu farklılıklar ilişki süreçlerindeki uyum veya uyumsuzlukların temel nedenidir. Karar alma ve eyleme geçme süreçlerinde, hayat tarzı ve standartları belirlemede, ihtiyaç ve beklentiler konusunda ortak bir bakış açısı olmadığında, kişiler birbirini anlayamaz ve uzlaşamaz. Bu durumda ortaya çıkan problem(ler) büyüdükçe de ilişki sürecinde çatışmalar, gerginlikler ve zıtlaşmalar meydana gelebilir.

Dolayısıyla birey; ilişkilerinde bir problem yaşadığında öncelikle kendine şunu sormalıdır: “Ben şu anda hangi psikolojik zemindeyim ve muhatabımın hangi tutumlarından rahatsız oluyorum, bu rahatsızlığımın nedeni hangi ihtiyaç ve beklentilerime bağlı olarak ortaya çıkıyor?” Bu soruların cevabı, yukarıda bahsettiğimiz 5 alanla ilgilidir:

İlişkiler
  • Muhatabımdan ne bekliyorum, hangi ihtiyaçlarım ve beklentilerim var?

2.Muhatabımın ne yapmamasını istiyorum? Neleri rahatsız edici, kabul edilemez buluyorum, bunları niçin rahatsız edici buluyorum?

3.Bu ilişki sürecinde ne gibi imkânlarım, yeterlilik ve yetkinliklerim var?

4.Muhatabımda ve kendimde ne gibi kısıtlılıklar söz konusu? Neleri yapmakta zorlanıyoruz?

5.Hangi risklerimiz ilişkide zorluk ve çatışma oluşturuyor?

İşte ilişki, bu 5 alanın birbiriyle karşılıklı etkileşim atmosferidir. Bu etkileşimleri şöyle sırlayabiliriz.

  • Bir kişinin yatkın olduğu olumlu özellikler; muhatabın ihtiyaç ve beklentileri içinde ise süreç olumlu yönde etkileşir. Örneğin, bir kişinin sahiplenici, güvenilir ve tutarlı olma gibi olumlu özellikleri muhatabının ihtiyaç ve beklentileri içinde ise ilişki olumlu yönde beslenir.
  • Bir kişinin rahatsız olduğu ve istemediği durumlar; muhatabında zaman zaman ortaya çıkan risklerden ise bu durumda süreç olumsuz etkilenir.
  • Yine bir tarafın ihtiyaç ve beklentileri diğer tarafın rahatsız olduğu şeyler olabilir. Örneğin, bir kişi duygusallığın sıkça dışavurumundan ve sosyallikten pek hoşlanmayabilir. Ancak bu özellikler muhatabının ihtiyaç duyduğu şeyler olabilir. Yani kişi sosyal aktiviteleri ve duyguların ifade edilmesini bir ihtiyaç olarak görebilir. Bu durumda karşılıklı bir rahatsızlık olacaktır.
  • Bunun yanı sıra kişinin olumlu özelliklerinin aşırılaşması durumunda bu durum karşı taraf için rahatsız edici olabilir. Örneğin, kişi sağlıklı ve ölçülü biçimde korunup kollanmaktan ve kontrolden hoşlansa da özgürlüğünü kısıtlayıcı şekilde aşırı koruma ve kontrolden hoşlanmayabilir. Ancak muhatabı olan kişide olumlu bir özellik olan koruyucu kontrolcülüğü aşırı abartırsa (koruyup kollama aşırılaşıp sınırlama ve özgürlüğü kısıtlamaya dönüşürse) bu durum ilişkiyi zedeler.
  • Bir tarafın yetersizlik ve kısıtlılığı; diğer tarafın ihtiyaç duyduğu bir şey ise süreç olumsuz bir yöne evrilir. Örneğin; bir kişi ilişkisinde, duygusal yakınlık ve paylaşım ihtiyacı duyabilir. Eğer bu kişinin muhatabında, duygularını ifade etme ve muhatabının duygusal ihtiyaçlarına cevap verme yeteneği varsa bu ilişki olumlu yönde gelişir. Buna karşın muhatap olan kişinin duygularını ifade etme konusunda bir kısıtlılığı söz konusu ise; ilişki bu durumdan olumsuz yönde etkilenir. İşte bir örnek diyalog:

– Beni sevdiğini hiç söylemiyorsun, halbuki sevildiğimi duymaya ihtiyacım var ve sen bu duruma kayıtsız kalıyorsun.

– Bu konuda neden ısrar ediyorsun ki; beş sene önce evlendiğimizde seni sevdiğimi söylemiştim, durumda bir değişiklik yok, değişiklik olunca söylerim.

    • Kişinin istemediği durumlar karşı tarafın aksini yapmakta zorlandığı bir durum olabilir. Örneğin; bir kişinin hızlı karar verme ve kararlı durma konusunda bir yetersizlik ve kısıtlılığı olabilir. Bu tutum ise muhatabın istemediği bir tutum olabilir. Böyle bir durumda ilişki olumsuz yönde etkilenecektir.
    • Bir kişinin ihtiyaç ve beklentileri karşı tarafın kısıtlılığı olabilir. Örneğin; bir kişi olumsuz olaylar karşısında güçlü, hızlı ve etkin bir tutum sergilemekte yetersiz ve kısıtlı olabilir. Karşı taraf ise sorunlar karşısında güçlü, hızlı ve etkin şekilde tavır alan bir partnere ihtiyaç duyabilir. Bu durumda ilişki olumsuz yönde etkilenecektir.
    • Bir kişinin potansiyel riskleri; muhatabın istemediği durumlar ile olumsuz yönde etkileşir. Örneğin; bir kişide olumsuz potansiyel bir risk olan aşırı alınganlık ve olayları dramatize etme eğilimi ortaya çıkmış olabilir. Bu tavırlar karşı tarafın istemediği durumlar olduğunda ilişkide problemler ortaya çıkabilir.

Özetleyecek olursak; bir kişinin ihtiyaç ve beklentileri muhatapta bunları karşılayabilecek olumlu özelliklerle buluştuğunda, kişi bundan hoşnut olur ve ilişki bu uyumlu zemin üzerinde gelişir. Buna karşın, kişinin istemediği durumlar karşı tarafın risk ve kısıtlılıkları içinde ise ilişki gerilime açık hale gelir. Bu durum, aynı ilişki ortamını paylaşan fakat hayata aynı öncelik ve ihtiyaçlar penceresinden bakmayan iki kişi arasında problem teşkil edebilir.

E-bültene Abone Ol Merak etmeyin. Spam yapmayacağız.

Yazar

Eğitimci / Yazar

İlgili Yazılar

Başka Yazı Yok

Giriş Yap