Fırat Devecioğlu geçtiğimiz ay “Yüzleşme” isimli kitabını çıkarmıştı. Kitabındaki samimiyetiyle sosyal medyada sıkça konuşulan Fırat Devecioğlu yeni bir yazı kaleme aldı.
Kitabıyla çok satanlarda da yerini hızla alan ve örnek gösterilen Fırat Devecioğlu’nun yeni yazısı:
Çoğu insan bir başkasının ya da bir düşüncenin hapsinde yaşar
Ses tonu bile birbirinden farklı türümüz, günümüzde birbirinin kopyası hayatlar yaşar haldedir. Benzer hayaller kurulur, aynı hedeflerin peşinden gidilir. Sıradanlık, her anı ele geçirir.
Küçük yaşlardaki çocuksu canlılığın, ışıltının yerini, gün geçtikçe etrafta çok daha fazla konuşulan kaygılar alır. Neşe yerini iç sıkıntısına bırakır. Kimse, bir diğerine sevdiği şeyleri sormaz olur, hikayeler sıradanlaşır.
Hayatı griye boyayan kaygılar, hedefler ya da olması gerekenler, henüz çocuk yaşta karşımıza çıkar. Evde okulda sokakta çocuklara ‘büyüyünce ne olacakları’ sorulur. Aile meclisi, kendi cevaplarını duymak ister. Yetişkin gevezeler, kendi doğrularına göre bir insanın neleri hedeflemesi gerektiğini sıralar. Çocuklar, büyüyerek sahip olacaklarını düşleyen küçük birer kapitalist olarak yetiştirilir, ‘sadece mutlu olmasını isterim’ diyebilen yürekli anneler babalar azınlıkta kalır.
Zamanla ‘hedefleri’ yücelten bu uğultu güçlenir. İş dünyası guruları, hedefsiz yaşayan insandan küçümseyerek bahseder. Şirketler, çalışanlardan kişisel hedeflerini belirlemelerini isterler. Motivasyon seminerlerinde, titreyerek insanın kendine koyduğu hedeflerin önemini anlatan bir konuşmacı mutlaka vardır.
Gerçek bir değer taşımayan ‘karton hedefler’ özenle dağıtılır ve çoğu insan için hayatın anlamı, bir şey ‘olmak’ ya da bir şeye ‘sahibi olmak’ oluverir. Kibir ya da bilinir olma arzusu gibi tatmini mümkün olmayan içsel boşluklarımız,önümüze konan hedeflerile derinleşir. Yetişkin insanlar, benzer hedeflerin peşinde yüzleşemediği boşluklarını tamamlaya çalışırlar, bu süreçte kendilerine özgü farklılıkları hızla törpülenir. Aynanın karşısında artık başkası vardır.
Çoğu eğitimli nitelikli ya da iş bilen insan, karton hedeflerinin peşinde gün boyunca sıkılır, zamanın geçmesini bekler, geçen zamana sevinir hale gelir. Aklı gelen Cuma gününde, giden hafta sonunda kalır. Kronik yorgundur. Çocuklar büyür ve aynı apartmanın farklı dairelerinde, benzer hayaller kuran, birbirinden habersiz bugünün insanlarına dönüşürler. Uykuya dalmadan önce hayal ettikleri mutluluk resimlerinde artık benzer manzara vardır.
Birileri hiç durmadan, bu benzer ‘hedeflerin’ öneminden bahsetmeye devam eder. Mesela ürünlerini daha fazla satmanın peşindeki şirketler, hedeflerinin peşinden koşan insanları görmek isterler. Çünkü onlar zamanında ev alır, zamanında evlenir, zamanında terfiler peşinde koşarak kendilerine biçilen rolleri üstlenirler. Nesnelerin peşinde koştukça düşünce ufukları sığlaşır ve sahip oldukları markalarla saygınlık kazanacaklarını düşünür hale gelirler.
İtiraz duymak istemeyen ülke yöneticileri, kazanım hedeflerinin peşinden giden insanlar isterler. Çünkü onların davranışları da ön görülebilirdir, suya sabuna dokunmadıkları için çok daha kolay yönetilebilirler. Askere, vergiye ihtiyacı olan devletler ya da kendi doğrusunu yaymak isteyen düşünce grupları, kendi idealleri için nefer olmuş hedef sahibi insanlar görmek isterler.
Yarışlar içinde koşan insan kendine yürüyemez
Aklı hedeflerinde, arzularında olan insan, önüne konmuş tasarım hayatı durup sorgulamaz, bunun yerine durmandan koşar. Yarışlar içinde koşan insan kendine yürüyemez.
Çağımızın ruhu, hedefler ile yaşamanın yüceliğine, kendini var etmenin ancak böyle sağlanabileceğine bizleri ikna etmeye çalışır. Kendini gerçekleştirmenin, hedefli, planlı, disiplinli biri olmaya bağlı olduğu tuzağına düşmeyen çok azdır. Oysa kendini gerçekleştirmek, kendini yaşayabilmektir.
Yükselen kazanım arzuları, kişinin zamanla var olduğu gibi yaşayabilmesinin önüne geçer. Gerçek anlamda ilgi duyduğu, yetenekli olduğu alanları görememeye başlar. İnsan önüne konan hedeflerin peşinde koşarken kendinden uzaklaşır, kendine özgü farklılıkları unutuverir.
Yaşamda kendini gerçekleştirmek isteyen insanın planlı bir çabaya, plana ya da hedefin kendisine ihtiyacı yoktur. İhtiyaç duyduğu tek şey, kendini var olduğu gibi yaşayabilmesidir. Ancak kendini olduğu gibi kabul eden ve buna saygı duyan biri, kendini gerçekleştirebilir.
Hedeflere ulaşma telaşı, kendini yaşayan insan için başlı başına anlamsızdır. Çünkü o, zaten kendince ‘değerli, anlamlı’ bulduğu şeylerin içinde yaşamaktadır ve bu hali ile yaşam çok daha kıymetlidir. Ulaşacağı sonucu beklemek değil, sürecin kendisi onu mutlu eder. Yolun sonu değil, kendisi güzeldir. Yaşadığı her an, sürekli hareket halindedir.
Ancak çoğu insan, başkalarına hizmet eden hedeflerle bezenmiş bir yarışın içindedir. Ona hayal ettirilen görüntülerin, ilginin peşinden sorgusuzca koşar. Sadece var olduğu için, eşsiz ve değerli olduğuna bir türlü inanamaz! Kendi ile uyumlu bir hayat yaşamaktan başka bir şeye ihtiyacı olmadığını fark edemez.
Görünmez bir tutukluluk çemberi yaşamı çerçeveler
Çağımızda, görüntüde özgür olan insanın, zihnen köleliği başlar. Çoğu insan bir başkasının ya da bir düşüncenin hapsinde yaşar. Sokaklar zihnen mahkum insanların, kendi zindanlarıyla doludur.
Görünmez bir tutukluluk çemberi yaşamı çerçeveler. Çok az insan gerçek anlamda özgürlüğü hissetmiştir. Kendisinden beklenen rolü oynayan insanın yazgısında mutluluk yoktur!